Her nefis ölümü tadıcıdır. (Enbiya Suresi 35)
Cehennemdeki Azap Ortamı

Cehenneme Götürülme

               Cehennem, Allah'ın "Kahhar" (Kahredici), "Cebbar" (istediğini zorla yaptıran), "Muntakim" (intikam alıcı) gibi isimlerinin sonsuza dek tecelli edeceği yerdir. İnkarcı insana her yönden acı vermek için özel bir yaratılışla yaratılmıştır. Kuran ayetlerinde cehennem, yaşayan bir canlı gibi tasvir edilir. Bu canlı, inkarcılara karşı öfke, nefret, hınç ve istekle doludur. Yaratıldığı günden beri, Yaratıcımızı inkar eden inkarcılardan intikam almayı beklemektedir. Cehennem, ayetlerde bildirildiğine göre, "insana delicesine susamıştır". (Müddessir Suresi, 29) Dini yalanlayanları gördüğünde öfkesinin şiddetinden parçalanacak gibi olur. Bu ateşin yaratılışının bir amacı vardır; kahredici bir azap vermek. O da görevini yapacak, acıların en büyüğünü verecektir.

               İnkar edenler, Allah'ın huzurunda hesaba çekildikten sonra kitaplarını sol yanlarından alırlar. Bu an, sonsuza dek içinde kalacakları cehenneme sürülecekleri andır. İnkarcılar için hiçbir kaçışimkanı yoktur. Hazır bulundurulan milyarlarca insanın meydana getirdiği mahşer kalabalığı bu insanlar için bir kurtuluşya da gözden kaçma imkanı oluşturmaz. Kimse bu kalabalığın arasına karışıp kendisini unutturamaz, kaybettiremez. Her kişi, kendisi için görevlendirilmişbir şahit, bir de sürücü melekle gelir. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
(Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir.
Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: "İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey."
Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine,
Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi,
Ki o, Allah'la beraber başka bir İlah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın. (Kaf Suresi, 20-26)
                  İşte inkarcılar bu korkunç yere doğru yüzüstü sürüklenerek götürülürler. Kuran'da bildirildiğine göre "bölük bölük" cehenneme doğru sevk edilirler. Ancak daha ulaşmadan, uzaktan cehennemin korkusu yürekleri sarar. Çünkü cehennemin dehşet verici homurtusu ve uğultusu uzaktan duyulur:
...kaynayıp-feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler. Öfkesinin şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak... (Mülk Suresi, 7-8)
           Furkan Suresi'nin 12. ayetinde ateşin, inkarcıları "uzak bir yerden gördüğü" ve "gazablı öfke"ye kapıldığı bildirilir.
Ayetlere göre, inkarcılar, dirilişle birlikte başlarına gelecekleri hissetmeye başlarlar. Boyunları aşağılanmaktan ve utançtan ötürü bükülmüştür. Başları düşmüş, dostsuz, yardımcısız kalmış, gururları kırılmış, çökmüşdurumdadırlar. Utançlarından dolayı başlarını kaldırmadan gözlerinin ucuyla bakarlar. Onların bu çaresizlik içindeki durumları Kuran'da şöyle haber verilir:
Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azab içindedirler. (Şura Suresi, 45)
Cehenneme Giriş, Karşılanma ve Cehennemin Katları

                 Allah'ı inkar ederek Rabbimiz'in dinine göre bir yaşam sürmeyenlerin, cehennemin kapısına vardıklarında yaşayacakları Kuran'da şöyle haber verilir:
İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevk edildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: "Size Rabbiniz'in ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Onlar: "Evet" dediler. Ancak azab kelimesi kafirlerin üzerine hak oldu. Dediler ki: "İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür." (Zümer Suresi, 71-72)
                  Cehennemin kapıları ise, her bir inkarcı grubu için özel olarak var edilmiştir. İnsanlar Allah'a karşı isyanlarının şiddetine göre sınıflara ayrılmışlardır. Cehennemde de, Kuran'da belirtilen konumlarına ve kazandıkları günahlara göre farklı azap tabakalarına yerleştirilirler. Bir ayette şöyle denir:
(Allah) diyecek: "Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin." Her bir ümmet girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler. Nitekim hepsi birbiri ardınca orada toplanınca, en sonra yer alanlar, en önde gelenler için: "Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı; öyleyse ateşten kat kat arttırılmışbir azab ver diyecekler. (Allah da:) "Hepsi için kat kattır. Ancak siz bilmezsiniz" diyecek. (Araf Suresi, 38)
Hicr Suresi'ndeki ayetlerde de, cehennem içindeki farklı "kat"lardan şöyle söz edilir:
... onların tümünün buluşma yeri cehennemdir. O'nun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır." (Hicr Suresi, 43-44)
                   Bu katların en altında yer alan, diğer bir ifadeyle en büyük azapla karşılaşanlar ise, iman etmedikleri halde dünyada mümin taklidi yapmaya çalışmışolan ikiyüzlü "münafık"lardır. Kuran'da onların bu durumu müminlere şöyle bildirilir:
Gerçekten münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın. (Nisa Suresi, 145)
                  Cehennem nefret doludur, inkarcılara doymaz, beşere azap vermeye susamıştır. İçine atılan çok sayıda inkarcıya rağmen daha fazlasını ister. Kaf Suresi'nde şöyle bildirilir:
O gün cehenneme diyeceğiz: "Doldun mu?" O da: "Daha fazlası var mı?" diyecek. (Kaf Suresi, 30)
Cehennem bir kere yakaladığını sonsuza kadar alıkoyar. Allah, ayetlerde cehennemi şöyle tarif etmektedir:
Onu Ben, cehenneme sürükleyip-atacağım. Cehennem (sakar) nedir, sen bilir misin? Ne alıkoyar, ne bırakır. Beşere delicesine susamıştır. (Müddessir Suresi, 26-29)
                 Üstteki ayetten anlaşıldığı gibi inkarcılar cehenneme "atılırlar". Şuara Suresi'nin 94. ayetinde ise, inkarcıların cehenneme, adeta çöp gibi "dökülüverildiği" bildirilir.

Kilitlenen Kapıların Ardındaki Sonsuz Hayat
    
                 İnkarcılar, cehenneme girdiklerinde cehennemin kapıları üzerlerine kapatılır ve olabilecek en dehşet verici görüntülerle karşılaşırlar. Biraz sonra ateşe atılacaklarını ve bunun da sonsuza kadar süreceğini anlamışlardır. Kapıların kapanması, artık bir çıkışın ya da kaçışın olmadığını gösterir. Allah, inkarcıların durumunu şöyle haber verir:
Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme). "Kapıları kilitlenmiş" bir ateş onların üzerinedir. (Beled Suresi, 19-20)
                Karşı karşıya kaldıkları azap, Kuran'da bildirildiğine göre "büyük bir azap" (Al-i İmran Suresi, 176), "şiddetli bir azap" (Al-i İmran Suresi, 4) ve "acıklı bir azap"tır. (Al-i İmran Suresi, 21) İnsanın dünya hayatında sahip olduğu kıstaslar, cehennem azabını tam olarak kavramaya yeterli değildir. Birkaç saniye olsun ateşe veya kaynar suya dayanamayan insan, sonsuza kadar sürecek bir ateşazabını zihninde gerektiği gibi canlandıramaz. Hatta dünyadaki ateşin verebileceği herhangi bir acı, cehennem azabının şiddeti ile karşılaştırılamaz. Allah'ın azabının bir benzeri yoktur:
Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. (Fecr Suresi, 25-26)
              Kuran'da haber verildiğine göre, cehennemde her anı çok yönlü işkencelerle dolu bir hayat söz konusudur. Cehennemdeki bu hayat, aşağılanmanın, rezilliğin, sefilliğin, fiziksel ve psikolojik eziyetlerin, işkencelerin çok çeşitli uygulamalarından oluşur. Cehennemdeki azabı dünyadaki herhangi bir şeyle kıyaslamak elbette mümkün değildir.
Cehennem ehli beşduyusuyla da azap çeker. Gözü dehşet verici ve iğrenç görüntüler görür; kulağı korkunç ve acı veren sesler, uğultular, gürültüler, çığlıklar, inlemeler, haykırışlar duyar; burnu olabilecek en pis ve tiksinti verici kokularla dolar; dili en iğrenç tatları, en dayanılmaz acıları hisseder; derisi ve tüm vücudu, tek bir hücresi eksik kalmamak üzere yanar, şiddetli acılar içinde kıvranır. Bir türlü ölüp yok olmaz. Allah Kuran'da "ateşe ne kadar dayanıklıdırlar" (Bakara Suresi, 175) şeklinde buyurmuştur. Derileri yenilenir, azapta hiçbir kesinti ve hafifleme olmadan aynı işkence sonsuza kadar sürer. Yine Kuran'a göre artık inkar edenler "sabretseler de birdir, sabretmeseler de". (Tur Suresi, 16)

               En az fiziksel acılar kadar şiddetli manevi azaplar da vardır. Aşağılanır, horlanır, rezil olur, pişman olur, çaresizliğini ve ümitsizliğini düşündükçe yüreği yanar, kan ağlar. Sonsuzluk aklına geldikçe mahvolur. Öyle ki, azap bir milyon yıl sonra veya bir milyar yıl sonra ya da trilyonlarca yıl sonra sona erecek olsa bu onun için büyük bir umut ve sevinç kaynağı olurdu. Ama azabın bir daha hiç sonunun gelmeyeceğini, cehennemden hiçbir zaman çıkışolmayacağını bilmenin verdiği ümitsizlik hissi dünyadaki herhangi bir ümitsizlik hissiyle kıyaslanamayacak bir duygudur.

              Kuran'daki tasvirlerden anlaşıldığına göre cehennem, pis kokusu, dar, gürültülü, karanlık, isli, dumanlı, izbe ve tekin olmayan mekanları, hücreleri kavurucu sıcaklığı, en iğrenç yiyecek ve içecekleri, ateşten elbiseleri, sonsuza kadar artan azabıyla Allah'ın kudretinin ve adaletinin tecelli ettiği bir mekandır. Ancak söz konusu ortamı, fikir vermesi açısından bazı yönlerden, nükleer savaşsonrasındaki dünyayı tasvir eden filmlerdeki karanlık, alabildiğine pis, iğrenç, bunaltıcı ortamlara benzetebiliriz. Elbette böyle bir mekanda ona uygun bir hayat söz konusudur. Cehennem ehli duyar, konuşur, tartışır, kaçmaya çalışır, ateşte yakılır, azabın hafifletilmesini ister, susar, acıkır, pişmanlık duyar.

                 Bu ortamda cehennemlikler pis ve iğrenç mekanlarda hayvanlar gibi yaşarlar. Yiyecek olarak yalnızca zakkum ağacını veya darı dikenini bulabilirler. İçecek olarak ise irin, kan ve kaynar sudan başka bir şeyleri yoktur. Bu arada ateşonları her yanlarından kuşatmıştır. Yanan derilerinin yerine yenileri yaratılır. Böylece ateşin verdiği acı, kesintisiz bir şekilde hiç hafiflemeden devam eder. Derileri dökülmüş, etleri yanmış, bütün vücutları yanık, kan, irin içinde olduğu halde zincirlere vurulur ve kırbaçlanırlar. Tasmalandırılır, elleri boyunlarına bağlı olarak daracık yerlere atılırlar. Zebaniler tarafından ateşten yataklara yatırılırlar, üzerlerine örttükleri örtüler bile ateştendir. Bu azaptan kurtulabilmek için sürekli feryat ederler, yalvarırlar, ama kendilerine cevap bile verilmez. En azından, bir günlük de olsa azabın hafiflemesini isterler, ama yine aşağılanma ve azapla karşılık görürler.

                Cehennemde bütün bu olanlar kesin birer gerçektir. Bugün dünyada sürdürdüğümüz hayat kadar, hatta daha da gerçektirler.

               Allah'a, O'nun tam olarak istediği gibi değil, bir ucundan ibadet edenler (Hac Suresi, 11); Allah'tan başka ilahlar edinerek, para, mevki, kariyer gibi kavramları hayatlarının amacı haline getirenler; Allah'ın dinini kendi istekleri doğrultusunda değiştirenler, Kuran'ı şahsi menfaatlerine göre yorumlayıp çarpıtanlar, imandan sonra inkara sapanlar, kısacası bütün inkarcılar, müşrikler ve münafıklar hepsi cehenneme getirilirler. Bu, Allah'ın kesin bir sözüdür ve gerçekleşecektir:
Eğer Biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat Benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (inkar edenlerle) tamamıyla dolduracağım." (Secde Suresi, 13)
Bu insanlar da zaten cehennem için özel olarak yaratılmışlardır:
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
Ateş Azabı

                Cehennemdeki bu hayatın içinde, en büyük azaplardan biri ateştir. Ateşdiğer işkencelere kıyasla insanın benliğini kökünden sarsan yok eden bir unsurdur. İnsan vücudunun en derin noktalarına, Kuran'da Allah'ın bildirdiği şekliyle "hücrelerine" kadar işleyen bir azaptır.

                 İşte cehennem ehli, cehennemde "cayır cayır yanmakta olan" (Mearic Suresi, 15), öfkeli, "alevleri kabardıkça kabaran" (Leyl Suresi, 14)"çılgınca yanan" (Furkan Suresi, 11) bu ateşin içine atılırlar ve çığlık çığlığa yanarlar. Kaaria Suresi'nde şöyle buyrulur:
Kimin tartıları hafif kalırsa. Artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir (uçurum). Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? O, kızgın bir ateştir. (Kaaria Suresi, 8-11)
                   Ayetlerden anlaşıldığına göre, ateşcehennemin her yerini kaplamıştır. Bu çukurda ateşten korunulabilecek, ateşin erişmediği bir yer yoktur. İnkar eden kişi diğer fiziksel ve ruhsal işkencelere tabi olurken de hayatının her anında ateşle muhataptır. Ateş, son derece büyüktür. Kuran'da, onun büyüklüğü ve şiddeti ifade edilirken, ateşin kıvılcımları için "saray" ve "deve sürüleri" benzetmeleri kullanılır:
O gün, yalanlayanların vay haline. Kendisini yalanladığınız (azab)a gidin. Üç dala ayrılmışbir gölgeye gidin. Ne gölge altında barındırır, ne (yakıcı) alevden korur. Gerçekten o, sanki her biri saray olan bir kıvılcım saçar. Her biri, sanki sapsarı erkek deve sürüleri gibidir. (Mürselat Suresi, 28-33)
                 İnkar edenler ateşten kaçmak, ondan kurtulmak için tüm güçlerini harcarlar. Ama kaçmalarına izin verilmez. Mearic Suresi 17. ayette bildirildiğine göre, o öyle bir ateştir ki, "yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur".
Bir başka ayette ise şöyle bildirilir:
Fasık olanlar içinse, artık onların da barınma yeri ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, geri çevrilirler ve onlara: "Kendisini yalanladığınız ateşazabını tadın" denir. (Secde Suresi, 20)
                   Böyle bir ateşle yananların tahayyül edilemeyecek çığlık ve inlemeleri ortalığı kaplar. Yalnızca bu korkunç çığlık ve inlemeler bile cehennem ehli için özel bir azap kaynağıdır. Orada "kemikleri çatırdatan inlemeler vardır". (Enbiya Suresi, 100) Bir başka ayette ise,"mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır" (Hud Suresi, 106) diye bildirilmektedir.

                  Ateş, dayanılmaz bir acıdır. İnsan bir kibrit çöpünün alevine parmağını kısa bir süre tutmaya bile dayanamaz. Şiddetli bir acı duyar. Ancak dünyada bu ve benzeri şekillerde hissettiğimiz ateşazabı, cehennemdekinin yanında çok çok zayıftır. Çünkü insan, dünyada uzun süre yanamaz. Eğer yanan bir ateşin içine düşmüşse, 5-10 saniye içinde can verir, ateşin büyük acısını çok kısa bir an yaşamışolur.

                 Ancak cehennemdeki durum, çok korkunçtur, çünkü oradaki ateşinsanı öldürmez, yalnızca acı çektirir. Cehennem ehli, sonsuza kadar sürecek olan bir ateşin içinde Allah'ın dilemesi dışında sonsuza kadar yanacaktır. Bu işlemin sonsuza kadar süreceğini bilmenin verdiği dayanılmaz bir çaresizlik, umutsuzluk ve yıkım içinde olacaktır.
Azabın bir başka yönü de, özel olarak yüzlerinin yakılmasıdır. İnsanı kibirlendiren, bu kibirle kendisini müstağni görmesinie neden olan vücudunun en önemli yeri yüzüdür. Çünkü yüz kişiye ayrı bir fert olma özelliği kazandırır. "Ben" diye tanımlanan varlığın en belirgin göstergesidir. Güzellik ve çirkinlik kavramlarının en yoğun olarak toplandığı bölgedir. İnsanlar, gazetelerde ya da televizyonda yüzü ileri derece yanmışbirisinin görüntüsüne rastladıklarında, şiddetli bir acımayla karışık ürperti hissederler. Ardından benzer bir felakete karşı Allah'tan koruma isterler. Hiç kimse böyle bir felaketin kendi başına gelmesini istemez ve zaten kısa sürede bu görüntü unutulur. Ancak inkarcıların gaflette olduğu bir şey vardır ki, o da benzer bir sona hem de akıllarının alamayacağı kadar şiddetlisine adım adım yaklaşmakta olduklarıdır. Cehennemdeki ateşinsan vücudunun her noktasına büyük acılar verir. Ama insanın yüzünün yanması en acısıdır. Gözler, kulaklar, burun, dil ve derinin, yani beşduyu kaynağının aynı anda bulunduğu tek ve en önemli bölgedir yüz. İnsan yüze gelecek darbelere karşı çok hassastır, en ufak bir harekete şiddetli bir refleksle cevap verir. Cehennemde ise yüz, ateşte yakılır, kaynar sularla haşlanır. Acının en yoğun olarak hissedildiği yere en ağır işkenceler yapılır. Ayetlerde, bu azap şöyle tasvir edilir:
Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resule itaat etseydik." (Ahzap Suresi, 66)
Giyimleri katrandandır, yüzlerini ateşbürümektedir. (İbrahim Suresi, 50)
Ateş, onların yüzlerini yalayarak yakar da onun içinde onlar (etleri sıyrılmışolarak sırıtan) dişleriyle kalıverirler. (Müminun Suresi, 104)
Cehennemin Odunları, Kaynar Su ve Dağlanan Vücutlar

                   Allah inkarcıların cehennem ateşi içinde yanacaklarını bildirirken, Kuran'da bir benzetme yapmıştır. Buna göre, inkarcılar yana yana "cehennemin odunu" haline gelirler. Cehennemde ateşin kavurduğu herhangi bir nesne gibi yanmazlar. İnkarcılar kendileri ateşin yakıtını oluştururlar. Bu durum bir ayette şöyle bildirilir:
"Zulmedenler, ise onlar da cehennem için odun olmuşlardır". (Cin Suresi, 15)
                   Odunun kendisi, ateşinin yakacağı herhangi bir cisimden çok daha uzun, çok daha şiddetle, için için yanar. İşte inkarcılar da, aynı şekilde yalanladıkları bu ateşin odunu olurlar. Ayetlerde, bu gerçek şöyle haber verilmiştir:
Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır... (Tahrim Suresi, 6)
Şüphesiz inkar edenler, onların malları da, çocukları da kendilerine Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şey kazandırmaz. Ve onlar ateşin yakıtıdırlar. (Al-i İmran Suresi, 10)
Gerçekten siz de, Allah'ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız. (Enbiya Suresi, 98)
                     Odun yerine geçen insanların yanında, bir de ateşi yakmak için kullanılan gerçek odunlar vardır. Ancak burada da farklı bir azap yaşanır. Dünyada iken dost, örneğin karı-koca olan inkarcılar, birbirlerinin ateşine odun taşırlar. Kuran'da, Ebu Leheb ve karısının cehennemde yaşayacakları son şöyle haber verilmektedir:
Ebu Leheb'in iki eli kurusun; kurudu ya.
Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı.
Alevi olan bir ateşe girecektir. Eşi de; odun hamalı (ve)
Boynuna bükülmüşbir ip (bağlanmış) olarak. (Mesed Suresi, 1-5)
                   Bu, dünyadaki tüm bağların kopması demektir. Dünyada iken birbirlerini çok sevdiklerini söyleyen ve birlikte Allah'a karşı isyan eden inkarcılar, cehennemde birbirlerinin ateşini beslerler. Orada tam bir ihanet söz konusudur. Allah'tan başka edinmişoldukları tüm dostlar, en yakınları, eşleri dahi birer düşman haline gelmişlerdir.

                İnsanın en büyük organı vücudunu çepe çevre saran, hissetmesini, zevk almasını sağlayan derisidir. Kalınlığı birkaç milimetreyi geçmez. İnsanın en çok değer verdiği yüzü, elleri, kolları, bacakları ve diğer bütün organları deri tarafından sarmalanmıştır. Ancak deri hassaslığı yüzünden en büyük acı kaynağı olabilir. Derinin en zayıf olduğu nokta ise ateşe ve kaynar sıvılara karşı olan zafiyetidir. Ateşderiyi kavurur yakar, kaynar su ise haşlar. Kaynar su insanın derisini tek bir nokta boşta bırakmaksızın çepeçevre sarar. İncecik deriyi kabartır, deri iltihapla şişer, su toplar ve patlar, böylece dayanılmaz bir azaba neden olur. Dünyadaki fiziksel güzellik kuvvet, makam, şöhret kısacası hiçbir şey insanı kaynar bir suya karşı dayanıklı kılmaz. Kuran'da bildirildiğine göre, "küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır". (Enam Suresi, 70) Vakıa Suresi'nde şöyle buyrulur:
Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise artık (onun için) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır. Ve çılgınca yanan ateşe bir atılma da. Şüphesiz bu, kesin bilgi ifade eden bir gerçektir. (Vakıa Suresi, 92-95)
Bir başka surede ise, inkarcılara yapılacak kaynar su azabı şöyle anlatılır:
Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin.
Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün;
(Azabı) tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun.
Gerçekten bu, sizin kuşkuya kapıldığınız şeydir. (Duhan Suresi, 47-50)
                  Bunların yanında, ateşazabının bazı farklı çeşitleri vardır. Birisi de, ateşte kızdırılan metallerle cehennem ehlinin vücutlarının dağlanmasıdır. Ancak kendilerini dağlamak için kullanılacak olan bu metaller, dünyada iken Allah'a ortak koştukları mal ve mülkleridir:
... Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele. Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) "İşte bu, kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı tadın" (denilecek). (Tevbe Suresi, 34-35)
Daha Başka Azaplar

              Cehennem, çoğu insanın sandığı gibi yalnızca insanların ateşte ve kaynar sularla yanacağı bir yer değildir. Orada insanı hem fiziksel hem de psikolojik yönden azaplandıracak çok çeşitli yöntemler vardır.

              Dünyada, işkence için çok farklı yöntemler ve araçlar kullanılmaktadır. Çoğu kişi bu işkenceler sırasında ya sakat kalır ya da acıdan ölür. Sağ kalanlar ise genelde akıl sağlıklarını kısmen, hatta bazen tümüyle yitirirler. Oysa bu dünyadaki işkence yöntemleri, cehennemdekilere oranla karşılaştırılamayacak kadar hafiftir. Cehennemde çok farklı, çok gelişmişişkence yöntemleri kullanılacaktır. Dünyada elektrik verilerek işkenceye uğratılan bir insanı da, verilen elektriği de, insanın elektriğe olan acı duyarlılığını da Allah yaratmıştır. İnsana acı verecek daha birçok bilinmeyen kaynak ve insanın bilinmeyen birçok zaafı vardır. Allah yarattığı kullarının zaaflarını en iyi bilendir. Bu zaaflar doğrultusunda en çok acıyı da yine Allah verecektir. Bu, "Muazzip" (azap edici) ve "Kahhar" (kahredici) olan Allah'ın kanunudur.

               Kuran'da haber verildiğine göre cehennemde azap her yönden gelmektedir. Azaptan kendilerini korumaya fırsatları yoktur, azap her yandan onları kuşatmaktadır. Üstlerinden, altlarından gelen azabı savmaya güç yetiremezler. Onların bu durumu Kuran'da şöyle haber verilir:
Azab konusunda senden acele (davranmanı) istiyorlar. Oysa cehennem, o inkar edenleri gerçekten kuşatıp-durmaktadır. Azabın onları üstlerinden ve ayaklarının altından kaplayacağı gün (Allah): "Yaptıklarınızı tadın" der. (Ankebut Suresi, 54-55)
Ayrıca, cehennemdeki, şu anda bilemediğimiz daha başka farklı azap kaynakları da Kuran'da şu şekilde haber verilir:
Cehennem; onlar oraya girerler; ne kötü bir yataktır o. İşte bu; tatsınlar onu: Kaynar su ve irin. Ve onun şeklinden başka, çift çift (olan daha beter azablar) vardır. (Sad Suresi, 56-58)
                  Kuran'da inkarcıların cehennemde karşılaşacakları azaplar haber verilmiştir. Elbette Allah bunların çok daha üstünde, insanın hayal gücünün bile alamayacağı sonsuz azap ve işkence şekillerini cehennemde yaratmaya güç yetirendir.

Sıcak, Karanlık, Duman ve Darlık

                   Dünyada insana en çok sıkıntı veren ortamlar dar, pis, karanlık ve sıcak ortamlardır. Çok sıcak, nemli ortamlar insanı boğar, yüksek nem en temel ihtiyaç olan nefes almayı zorlaştırır. Nefes alamamak insanı şiddetli biçimde bunaltır, göğsü daralır, kalbi sıkışır. Çok sıcak ve nemli havalarda gölge bile rahatlatıcı olmaz. Görünmeyen ama yoğun bir tabaka insanı çepeçevre kuşatır, nefes borusundan girip göğsünü tıkar. Örneğin lüks saunalardaki yüksek ısı ve neme insan çok kısa bir süre dayanabilir. On dakika yoğun buhar altında kalmaya dayanamayan birisi saunaya kapatılsa kısa bir süre içinde fenalık geçirir. Biraz daha uzun kalırsa, aşırı nem ve sıcaktan ölebilir.

           Cehennemde de bu boğucu atmosfer çok yoğun bir biçimde hakimdir. Dünyada sıcağa karşı birçok önlem geliştirmiş olan insan cehennemde çaresizdir. Ortam en sıcak çölden daha sıcak, en karanlık, izbe hücrelerden daha sıkıntı verici ve pistir. Sıcak insanın en küçük parçası olan hücrelerine dek işler. İnkarcılar için kavurucu sıcağa karşı bir koruyucu, ferahlama veya serinleme imkanı yoktur. Kuran'da, cehennem ehlinin bu durumundan şöyle söz edilir:
"Ashab-ı Şimal", ne (mutsuzdur o) "Ashab-ı Şimal." Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su. Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler. Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim). (Vakıa Suresi, 41-44)
O gün, yalanlayanların vay haline. Kendisini yalanladığınız (azab)a gidin. Üç dala ayrılmışbir gölgeye gidin. Ne gölge altında barındırır, ne (yakıcı) alevden korur. (Mürselat Suresi, 28-31)
                 Bu denli boğucu bir atmosfer içinde, bir de dar bir yere sokulma azabı vardır. Furkan Suresi'nde, inkarcılara uygulanacak bu ceza şöyle anlatılır:
Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar. Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın. (Furkan Suresi, 13-14)
                  Bu dünyada dar bir yerde kapalı kalmak, gerçekten de bir insan için çok zor ve bunaltıcıdır.. Dar bir hücrede hapis, suçlulara verilen ağır cezaların başında gelir. Trafik kazalarında parçalanmışbir aracın içinde saatlerce sıkışıp canlı kalan, kazazedelerin durumu, bir deprem veya göçükte toprak altında kalan insanların çaresizliği olabilecek en büyük felaketler olarak nitelendirilir. Oysa bu gibi örnekler cehennemdeki ortama göre kıyaslanamayacak kadar hafiftir. En önemlisi göçük altında veya benzer bir yerde sıkışan insan ya bir süre sonra şuurunu kaybedip ölür ya da bir süre sonra canlı olarak kurtarılır. Sonuç olarak acı çekilecek sürenin bir sonu, bitişzamanı vardır.

              Oysa cehennemde ne bir son vardır ne de umut. Pis, yakıcı, havasız, karanlık, dumanlı bir atmosferde bir de elleri boynuna bağlanan ve daracık, sıkışık bir yere sokulan inkarcı, suda boğulan bir insan gibi, tarifsiz bir eziyet çeker. Debelenir, çırpınır, kurtulmaya çalışır, ama kımıldayamaz. Sonunda, ayette belirtildiği gibi, yok oluşu çağırır, ölüp yok olmayı ister. Ancak bu mümkün değildir. Sokulduğu o daracık yerde, dünya ölçüsüyle aylar, yıllar, belki yüzyıllar boyu kalacak, giderek artan bir sıkıntı içinde binlerce kez yok oluşu çağıracaktır. Oradan çıkarıldığında ise, kurtuluşa değil, cehennemin bir başka azabına götürülür.

Yiyecekler, İçecekler ve Giyecekler

                 Dünya, Allah’ın insan için yarattığı sayısız lezzetli ve besleyici yiyecek maddeleriyle donatılmıştır. Farklı lezzetlerdeki etler, türlü renk, tat ve kokuda meyve ve sebzeler, baldan süte kadar uzanan hayvan ürünleri, hatta baharatlar, insan için özel olarak yaratılmış ve dünya var olduğu günden itibaren insanlara cömertçe sunulmuştur. Bu arada, insan vücudu da bu lezzetleri algılayabilecek yapıda özel olarak yaratılmıştır. İnsan güzel yiyeceklere karşı Allah’ın verdiği bir ilhamla iştah ve arzu duyar. Aynı şekilde de pis ve iğrenç maddelere (çürümüş, kokuşmuş maddeler, irin, iltihap, kan vs.) karşı da bir tiksinti besler. Bu da insana ilham edilmiş bir başka özelliktir.

            Bu dünyada var olan nimetlerin çok daha üstünleri Allah'ın Rahman sıfatı gereği cennette müminler için sonsuza dek  hazır bulundurulacaktır. Cehennem ehli ise dünyada yapıp ettiklerinin cezası olarak Allah'ın lütfedici ve rızıklandırıcı (Rezzak) sıfatlarından çok uzakta kalırlar. (Şura Suresi, 19) Artık onlar için yalnızca azap vardır. Bir ayette onların ahirette karşılaşacakları son şöyle haber verilir:
İnkar edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) "Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız." (Ahkaf Suresi, 20)
                Artık onlar için hiçbir nimet yoktur. En temel, en doğal ihtiyaçlarının karşılanması bile onlar için bir azaba dönmüştür. Yiyecekleri birer acı kaynağı olarak Allah özel olarak yaratmıştır. Artık sonsuza kadar yiyebilecekleri tek şey darı dikeni veya zakkum ağacıdır. Bunlar da, ne doyurur, ne de besler. Yalnızca acı verirler; ağzı ve boğazı yırtar, karınlarını parçalar, kanatır, iğrenç bir tat ve koku verirler. Ayetlerde cennetteki muhteşem güzelliklerden ve lezzetlerden söz edildikten sonra cehennem ehlinin yiyecekleri şöyle tarif edilir:
Nasıl, böyle bir konaklanma mı daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? Doğrusu Biz, onu kafirler için bir fitne (bir imtihan konusu) kıldık. Şüphesiz o, 'çılgınca yanan ateşin' dibinde bitip çıkar. Onun tomurcukları, şeytanların başları gibidir. Artık gerçekten, ondan yiyecekler böylelikle karınlarını ondan dolduracaklar. (Saffat Suresi, 62-66)
Onlar için (zehirli olan) darı dikeninden başka bir yiyecek yoktur. Ne doyurup-semirtir, ne açlıktan korur. (Gaşiye Suresi, 6-7)
           Cehennem ehli, Allah'ın verdiği nimetlere nankörlük ederek herşeyin Yaratıcısı Rabbimiz'e iman etmeyip, O'nu gereği gibi takdir edememiş olmalarının cezasını bu şekilde çekmektedir. Ceza olarak kendilerine hazırlanmışbir "şölen" vardır. Vakıa Suresi'nde, inkar edenlerin suçu ve kendilerine hazırlanan bu özel "şölen" şöyle haber verilir:
Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.
Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.
Ve derlerdi ki: "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?"
"Önceden gelip-geçmişatalarımız da mı?"
De ki: "Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de."
"Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."
Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalanlayıcılar,
Şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz. Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız. Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz. Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içeceksiniz. (Vakıa Suresi, 45-55)
                     Dünyadaki boğaz ağrıları, şiddetli karın sancıları insana en çok sıkıntı ve acı veren hastalıklardan iken, cehennemde bütün bunlardan çok daha şiddetlilerini sonsuza kadar inkarcılar yaşar. Yemek zorunda oldukları bu yiyecekler boğazlarında tıkanıp kalır, yutkunamazlar. Yutabildikleri ise karınlarında kaynar durur. Tokluklarını gidermez. Cehennem ehli sonsuza kadar korkunç ve sürekli bir açlık içindedir.
Cehennem ehli öyle açtır ki, daha önce sayısız kereler denediği halde azabını artırmaktan başka bir işe yaramayan dikenleri her seferinde yemek zorunda kalırlar. Ardından da kaynar suya hücum ederler. Ama bu su ne hazmettirir, ne de susuzluğunu giderir. Yukarıdaki ayette de söylendiği gibi, hasta develer gibi içtikçe susuzlukları artar. Bu cezayı iyice çekmeleri için inkarcılar, cehenneme susamış olarak sokulurlar. (Meryem Suresi, 86)
                     Cehennem ehline içirilen bir başka iğrenç içecek, irindir. İrin, tıpta en kötü kokan salgı olarak bilinmektedir. Bir başka ayette ise hem irin hem de üstüne katılmışkaynar suyun inkar edenlere içirildiği bildirilir. Bu şekilde inkarcı, hem kaynar suyun azabını hem de irinin iğrenç tadını birlikte aynı anda tadar.

                    Sunulan içecekler bu kadar iğrenç ve dayanılmaz olmasına rağmen, inkar edenlerin susuzluklarını gidermek için bunlara koşmaları susuzluklarının derecesini gösterir. Birinin azabını tadıp diğerine koşarlar. Bu da yemeleri gibi sonsuza dek tekrarlanır. Cehennem ehli sonsuza kadar korkunç ve süregiden bir susuzluk içinde kıvranır. Onların bu sonu Kuran'da şöyle bildirilir:
Orada ne serinlik tadacaklar, ne bir içecek.
Kaynar sudan ve irinden başka.
(İşlediklerine) Uygun olan bir ceza olarak, (Nebe Suresi, 24-26)
Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur.
İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur.
Bunu da hata edenlerden başkası yemez. (Hakka Suresi, 35-37)
                      Ağızlarına aldıkları bu iğrenç karışımı bir türlü yutamazlar, boğazlarında kalır. Yutmaya, yutkunmaya çalışır, ama başaramazlar. Kan ve irinle boğulurlar, ancak yine de bir türlü ölemezler:
(Böylesinin) Önünde cehennem vardır ve (orada) irinli sudan içirilecektir. Yutkunmaya çabalayacak ve boğazından geçirmeyi başaramayacak, ona her yandan ölüm gelecek, oysa ölmeyecek de. Ardından daha katı bir azab olacak. (İbrahim Suresi, 16-17)
                      Bu çaresizlik içinde, kendileri için özel olarak yaratılan bir diyalog imkanıyla, cennet ehli ile muhatap olurlar. Onların içinde bulundukları muhteşem nimetleri görürler. Bu, çektikleri azabı kat kat artırır. Bu arada, cennet ehlinden biraz kendilerine de nimet verilmesini isterler, ama bu boşuna bir yalvarıştır. Onların bu yakarışları Araf Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:
Ateşin halkı cennet halkına seslenir: "Bize biraz sudan ya da Allah'ın size verdiği rızıktan aktarın." Derler ki: "Doğrusu Allah, bunları inkar edenlere haram (yasak) kılmıştır." (Araf Suresi, 50)
                       Yiyecek, içeceğin yanı sıra giyecekler de küfredenler için özel olarak hazırlanmıştır. İnsan derisi hassastır. Kızgın bir soba veya ütüye bir saniye bile dokunamaz. Kazayla dokunduğu zaman ise günlerce acı çeker, yarası su toplar, derisi kabarıp dökülür. Cehennemde ise, bir ütüden çok daha kızgın elbiseler insanın vücudunun her tarafını sarıp yapışacak, insanın savmaya güç yetiremediği bir ateşolup derileri kavuracaktır:
... İşte o inkar edenler, onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir... (Hac Suresi, 19)
Asfaltı yola yapıştıran katran cehennemde inkarcının elbisesi olur, onun üstüne yapışıp için için yanarak onun vücudunu eritir:
Giyimleri katrandandır, yüzlerini ateşbürümektedir. (İbrahim Suresi, 50)
Onlar için cehennemden yataklar ve üstlerine örtüler vardır. Biz zulme sapanları işte böyle cezalandırırız. (Araf Suresi, 41)
Zebaniler

                   Cehennem ehline sonsuza kadar acıyacak, onları ateşten kurtaracak, onlara yardım edebilecek tek bir kişi yoktur. Herşeyden önemlisi Allah onlara sonsuza kadar yardım etmez, onlarla konuşmaz. Unutulmuşluğun, terk edilmişliğin, itilmişliğin ızdırabını yaşarlar. Ayette, "bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur" (Hakka Suresi, 35) diye bildirilir. Tek muhatap olabildikleri önlerindeki sonsuz yaşamlarında kendilerine sayısız azap ve işkenceler uygulayacak olan azap melekleridir: "Zebaniler". Cehennem ehline azap vermekle görevli olan bu melekler bu inkarcılara asla merhamet etmezler. Son derece acımasız, sert, güçlü ve dehşet vericidirler. Alemlerin Rabbi olan Allah'ı inkar edenlerden, hak ettikleri şekilde intikam almak için yaratılmışlardır ve görevlerini kusursuz olarak yerine getirirler. Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler. (Tahrim Suresi, 6)
Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; O yalancı, günahkar olan alnından. O zaman da meclisini (yakın çevresini ve yandaşlarını) çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. (Alak Suresi, 15-18)
                   Kuran'da haber verilen zebaniler, Allah'ın inkarcılar üzerindeki gazabının, öfkesinin ve kahrediciliğinin bir tecellisidirler. İnkar edenleri her yönden en korkunç, en acı, en aşağılayıcı, hor ve hakir kılıcı muamelelere tabi tutarlar.
Cehennem melekleri zebaniler inkarcılara hak ettikleri cezayı ne bir eksik ne de bir fazla, en güzel bir biçimde verirler. Allah'ın adaletinin tecellilerinden olan bu melekler, Yüce Allah'ın kendilerine emrettiği görevi yerine getiren mübarek varlıklardır.

CEHENNEMDEKİ MANEVİ AZAP

                   Cehennemde inkar edenlere yaşatılan fiziksel azabın yanında en az bunlar kadar önemli bir başka azap olan manevi azap vardır. Manevi azap pişmanlık, ümitsizlik, horlanma, aşağılanma, utanç, hayal kırıklığı gibi pek çok ruhi azabı içinde barındırır.

"Kalplere Tırmanan Ateş"

                   Kendini Allah'a teslim etmemişve O'na iman etmemişinsanların dünyada çeşitli vesilelerle tattığı bir manevi azap vardır. Örneğin çok sevdiği bir yakınını, dostunu, karısını, kocasını ya da evladını kaybeden ve ona bir daha ebediyen kavuşamayacağını düşünen veya çok yakın bildiği, güvendiği birisinin ihanetine uğrayan bir insan acı çeker. İşte bu manevi azap, gerçekte, o insanın kaybettiği veya ihanetine uğradığı kişiyi ilahlaştırmasının karşılığı olarak Allah'ın kalpte yarattığı özel bir azap türüdür. Bu, insanın, Allah'a yöneltmişolması gereken sevgi, hayranlık, takdir, dostluk, bağlılık ve güven duygularını, herşeyiyle Allah'a muhtaç, aciz ve ölümlü bir insana yöneltmişolmasının sonucudur, Bu şekilde, Allah'a, O'nun yarattığı bir kimseyi ortak koşmasının karşılığı olan bir cezadır. Müşrikliğinin cezasını Allah'ın daha bu dünyadayken insana böyle yaşatması, bu insanın ahirete gitmeden önce akıllanmasına ve tevbe ederek yalnızca Allah'a yönelip dönmesine vesile olabilir. Burada ilahlaştırılanın mutlaka bir insan olması da şart değildir. Kişilerin zaafları farklı farklıdır. Mal, mülk, para, servet, itibar, kısaca Allah'a ortak koşulan, şirk koşulan herhangi bir nesne ya da kavram da aynı şekilde ilahlaştırılabilir.

                Dünyada bunları kaybetmenin verdiği azap ise yalnızca, cehennemdeki benzerinin çok küçük dozdaki bir yansımasıdır. Bir   ibret ve uyarı mahiyetindedir. Ahirete şirk dolu bir kalple gideni ise cehennemde bu acının aslı ve süreklisi beklemektedir. Yalnızca dünyadaki bu manevi azap bile kimi zaman öyle şiddetli olur ki, bu acıyı çeken, kurtulmak için her türlü fiziksel işkenceyi bile bu manevi acıya tercih eder. Hatta ölüp kurtulabilmek için intihar bile edenler olur. Bu tarifsiz acıyı ifade edebilmek için ise müşrik, "yüreğinin yandığını", "ciğerinin yandığını", "içinin yandığını" söyler.
Nitekim Kuran'da cehennem azabının bu manevi yönü dikkat çekici bir şekilde vurgulanarak, "kalpleri yakan bir ateş"ten söz edilmektedir:
Arkadan çekiştirip duran, kaşgöz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline;
Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır.
Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor.
Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır.
"Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir?
Allah'ın tutuşturulmuşateşidir.
Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar.
O, onların üzerine kilitlenecektir;
(Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır). (Hümeze Suresi, 1-9)
                  Dünyadaki en şiddetli acı bile zamanla unutulur, belki izleri bir süre devam eder ama, hiçbir zaman ilk günkü şiddetini korumaz. Cehennemde ise bu acı dünyadakinden kat ve kat daha fazla olmak üzere, hem de ebediyen hiç eksilmeden inkarcıların yüreklerine tırmanıp yakar.

                   Bunun yanı sıra, cehennem ehlinin umutsuzluk, pişmanlık, aşağılanmışlık, öfke, kin ve çekişme duygularının karışımı sonucunda yaşadığı manevi azap da buna katılır ve inkar edenler en az fiziksel olduğu kadar ruhi yönden de işkence çekerler.

Cehennemdeki Aşağılanma

                 Cehennemle ilgili pek çok ayet, burada inkarcılar için aşağılayıcı, alçaltıcı bir azap olduğunu haber verir. Bu, inkarcıların dünya hayatındaki kibir ve büyüklenmelerine karşılık takdir edilmişbir cezadır.

                 Dünya hayatında inkarcının en büyük hedeflerinden biri, başka insanların kendisine imrenmeleri, kendisini takdir etmeleridir. İyi bir iş, çocuklar, güzel evler, arabalar ve benzeri dünyevi tutkular insanlara yapılan gösterişle değer kazanır. Nitekim Kuran'da dünya hayatının aldatıcı süslerinin arasında insanların kendi aralarında "övünme"leri sayılır.
İşte, insanların dünyadaki en büyük tutkusu olan bu "övünme" inkarcılar için ahirette şiddetli bir azaba dönüşür. Bu azab, önceden sözünü ettiğimiz fiziksel acıların yanında, aşağılanmayı, hor ve aşağılık kılınmayı da içermektedir. Çünkü inkar eden kişi dünyadayken"Övülmeye layık olan" (Bakara Suresi, 267) Allah'ı unutmuş, buna karşın "kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edinmiş"tir. (Furkan Suresi, 43) Bu nedenle de hayatını Allah'ı övmekle değil, kendisine övgü toplamaya uğraşmakla geçirir. Kendisini yaratan Allah'ın değil, insanların hoşnutluğu üstüne bir hayat kurmuştur. İşte bu yüzden de, en büyük yıkımı insanlar karşısında küçük düşüp aşağılanınca yaşar.

                  İnkarcı için en büyük kabuslardan biri, başkalarına rezil olma, küçük düşme, aşağılanma halidir. Hatta inkarcılar arasında, diğer insanlara rezil olmamak, aksine, onlardan övgü toplamak için canını bile verebilecek çok sayıda insan vardır. Bu yüzden cehennemdeki birçok azap, bu kabusun üzerine kuruludur. İnkar edenler dünyadaki kibir ve büyüklenmelerine karşılık, cehennemde korkunç bir biçimde aşağılanırlar. Kuran ayetlerinde, bu gerçeğe şöyle dikkat çekilir:
İnkar edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) "Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız." (Ahkaf Suresi, 20)
O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, Biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 178)
                     Bu aşağılanmanın binbir çeşidi vardır. Cehennem ehline, dünyada hayvanlara yapılan muameleden çok daha alçaltıcı davranılır. Onları aşağılamak için demirden kamçılar, bukağılar ve tasmalar bulunur. İplerle direklere bağlanırlar, boyunlarına tasmalar (bukağılar) geçirilir, ayaklara zincirler vurulur.

                        Aslında aşağılanmak, cehennem içindeki tüm diğer azaplarla aynı anda gerçekleşir. Örneğin ateşe atılırken de bir yandan aşağılanırlar. Bu büyük horlanma, inkarcıların diriltildikten ve cehenneme götürülmek için seçildikleri andan itibaren başlar.
 
                      İnkarcı, bu melekler tarafından milyarlarca insan içinden, alnından ve ayaklarından yakalanır. Kuran’da bildirildiği gibi, “işte o gün, ne insana, ne cinne günahından sorulmaz...(Rahman Suresi, 39), (Çünkü o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar.” (Rahman Suresi, 41)
Allah'a isyan etmiş, O'nu unutmuşolan kimse, bu şekilde yakalandıktan sonra hayvanlardan beter bir muamele görecek, saçından tutulup yerde sürüklenecek ve cehenneme atılacaktır. Karşı koyamaz, bağırsa, çırpınsa da kimse ona yardım edemez. Bu, sadece çaresizliğin verdiği azabı artırır:
... andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; O yalancı, günahkar olan alnından. O zaman da meclisini (yakın çevresini ve yandaşlarını) çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. (Alak Suresi, 15-18)
                    Ayetlerde haber verildiğine göre, inkarcılar "cehennem ateşine 'küçültücü bir sürüklenme ile' sürüklenecekler" ve onlara, "işte sizin yalanladığınız ateşbudur" denecektir. (Tur Suresi, 13-14) Bir diğer ayette haber verildiğine göre de, bu "sürükleniş", "yüzükoyun" olacaktır. (Furkan Suresi, 34)
Cehenneme de aynı şekilde, yüzükoyun olarak atılırlar:
Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara:) "Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz?" (denir). (Neml Suresi, 90)
Ateşin içinde yüzükoyun sürüklenecekleri gün cehennemin dokunuşunu tadın" (denecek). (Kamer Suresi, 48)
                  Oraya girmeleriyle birlikte, aşağılanma daha da şiddetlenir. Çektikleri tüm fiziksel azapların bir de bu yönü vardır. Örneğin ateşe atıldıklarında, yanmanın verdiği acının yanında, bir de aşağılanmanın, horlanmanın, küçültülmenin ızdırabını yaşarlar.
Bir başka surede, inkarcının ateşazabı sırasında nasıl aşağılandığı şöyle anlatılır:
"Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin. Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün; (Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun. Gerçekten bu, sizin kuşkuya kapıldığınız şeydir." (Duhan Suresi, 47-50)
İnkar edenleri aşağılamak için ayrıca özel olarak hazırlanmışkamçılar, tasmalar, bukağılar, zincirler vardır. Kuran'da şöyle buyurulur:
(Allah buyruk verir:) "Onu tutuklayın, hemen bağlayın. Sonra çılgın alevlerin içine atın. Daha sonra onu, uzunluğu yetmişarşın olan bir zincire vurup gönderin. Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı." (Hakka Suresi, 30-34)
              Dünyada, vahşi olanlar dışında, hayvanlar bile zincire vurulmazlar. İnsanlardan ise artık insan muamelesi görmeyen ileri derecede tehlikeli akıl hastaları bağlanırlar. Buna karşın, cehenneme gönderilmişinkarcılar, tüm yaratıkların en aşağılarıdırlar. İşte bu nedenle üstteki ayette haber verilen "uzunluğu yetmişarşın olan zincir"e vurulurlar. Başka ayetlerde bu aşağılatıcı azaptan şöyle söz edilir:
Boyunlarında demir-halkalar ve (ayaklarında) zincirler olduğu halde sürüklenecekler. Kaynar suyun içinde; sonra ateşte tutuşturulacaklar. Sonra onlara denilecek: "Sizin şirk koştuklarınız nerede?" (Mümin Suresi, 71-73)
... İşte onlar Rablerine karşı inkara sapanlar, işte onlar boyunlarına (ateşten) halkalar geçirilenler ve işte onlar -içinde ebedi kalacakları- ateşin arkadaşları olanlardır. (Rad Suresi, 5)
Diğer bazı ayetlerde söz konusu aşağılayıcı azap şöyle anlatılır:
O gün suçlu-günahkarların (sıkı) bukağılara vurulduklarını görürsün. Giyimleri katrandandır, yüzlerini ateşbürümektedir. (Bu azap,) Allah'ın her nefsi kendi kazandığıyla cezalandırması içindir. Şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir. (İbrahim Suresi, 49-51)
… İşte o inkar edenler, onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir; başları üstünden de kaynar su dökülür. Bununla karınları içinde olanlar ve derileri eritilmiş olur. Onlar için demirden kamçılar vardır. (Hac Suresi, 19-21)
                 Cehennemdeki bu aşağılanmanın inkar edenlerin ruhunda yarattığı karanlık, rezillik, küçülmüşlük ve horlanmışlık dışlarına da vurur. Tıpkı dünyada insanlara rezil olan, onuru ayaklar altına alınan, bütün kişisel hakları tecavüze uğrayan insanların tarifsiz sıkıntılarının yüzlerine vurması gibi. Cehennemde yaşanacak olan aşağılanma da, insanların çehresine etki edecek, yüreklerdeki zillet dışa vuracaktır. Başka bir ayette şöyle buyurulur:
"O gün, öyle yüzler vardır ki, zillet içinde aşağılanmıştır". (Gaşiye Suresi, 2)
                   Buraya kadar saydığımız tüm bu aşağılanma yöntemlerinin yanı sıra, cehennemde inkarcılar için çok daha çeşitli aşağılanmaların da olacağını unutmamak gerekir. Allah Kuran'da inkar edenler için "aşağılanma", kavramını kullanmış ve buna belli başlı örnekler vermiştir. Ancak aşağılanma çok genişbir kavramdır ve insanda dünyadayken bu duyguyu oluşturan herşey, her muamele, her olay bu kavrama dahildir. Cehennemde de belki de binlerce katıyla bulunmaktadır.

Telafisi Olmayan Pişmanlık

                 İnkarcı, dirildiği andan itibaren yaptığı kahredici hatanın farkına varır. Bu onarılmaz hatanın verdiği pişmanlık dalgası tüm vücudunu kaplar. Büyük bir yıkım yaşar, pişmanlığın etkisiyle kendini yer bitirir.
                Dünyada yaptıkları inkarcılara gösterildiğinde, gaflet içinde geçirdikleri hayatlarını telafi etmeye karşı onulmaz bir hasret duyarlar. Geri dönmeyi, kendilerine bir hak daha verilmesini isterler. Dünyada iken birlikte gaflete daldıkları dostlarını, sevgililerini bir daha görmek istemezler. Tüm dostluklar, tüm sevgiler, tüm bağlar kaybolmuştur. Dünyada iken kurmuş oldukları yaşam, yaptıkları işler, evleri, arabaları, eşleri, çocukları, şirketleri, örfleri, gelenekleri, savundukları "dünya görüşü", herşey, ama herşey artık değersizleşmiş, yok olmuştur. Herşey yok olurken, yerine de bir tek azap gelmiştir. Ayetlerde, o günkü yıkımın yarattığı ruh hali şöyle tarif edilir:
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz'in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık." Hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı. Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir. Onlar dediler ki: "Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. Ve bizler diriltilecek değiliz." Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları bir görsen: (Allah:) "Bu, gerçek değil mi?" dedi. Onlar: "Evet, Rabbimiz hakkı için" dediler. (Allah:) "Öyleyse inkar edegeldikleriniz nedeniyle azabı tadın" dedi. (Enam Suresi, 27-30)
                  İnkarcı, içindeki bu büyük yıkıma rağmen, bir yandan da hala kibiri bırakmamakta ve ayette bildirildiğine göre "azabı görünce pişmanlığını gizlemekte"dir. (Yunus Suresi, 54) Bu kibirin canlı kalması, onun için ayrı bir azap kaynağı olacak, cehennemde karşılaşacağı aşağılanma, söz konusu kibir nedeniyle ona tarifsiz acılar verecektir.

Cehennem Ehlinin Birbirleriyle Çekişmeleri

                Dünyada iken çok önemli sayılan makam ve mevkilerin, ast-üst ilişkilerinin artık hiçbir anlamı kalmamıştır. Aksine, insanlar liderlerine, liderler de kendilerine bağlananlara lanetler yağdırırlar. Onların bu tartışmaları ve yakınmaları ayetlerde şöyle haber verilmektedir:
Öyle ki (o gün) kendilerine tabi olunanlar, kendilerine tabi olanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır... (Bakara Suresi, 166)
(O zaman, yönetilip) Uyanlar derler ki: "Eğer bize bir kere (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak (şimdi) onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır)dık." Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değildirler. (Bakara Suresi, 167)
Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resul'e itaat etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmışoldular. Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et. (Ahzap Suresi, 66-68)
Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: "Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk. Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı. Artık bizim için ne bir şefaatçi var, ne de candan-yakın bir dost. Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik." Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. (Şuara Suresi, 96-103)
                    Böylece, sonsuz azapla karşılaşan cehennem ehli arasında büyük bir çekişme başlar. Herkes birbirini suçlar. Eski dostlar birbirlerine büyük bir kin beslerler. Aralarındaki nefretin tek nedeni dünya hayatındaki dostluklarıdır. Günah işlemede ve din dışı yaşamda birbirlerini teşvik etmiş, inkarda birbirlerinden destek almışlardır. Bütün dostluk kavramları cehennem azabıyla birlikte yıkılır, bütün bağlar parçalanıp koparılır. Bütün bu kalabalığın arasında herkes yapayalnızdır ve biri diğerini lanetler:
(Allah) diyecek: "Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmişümmetlerle birlikte ateşe girin." Her bir ümmet girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler. Nitekim hepsi birbiri ardınca orada toplanınca, en sonra yer alanlar, en önde gelenler için: "Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı; öyleyse ateşten kat kat arttırılmışbir azab ver diyecekler. (Allah da:) "Hepsi için kat kattır. Ancak siz bilmezsiniz" diyecek. (Araf Suresi, 38)
İnkar edenler dediler ki: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptırmışolanları bize göster, ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar." (Fussilet Suresi, 29)
Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: "Gerçekten biz, size uymuş(teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz? Büyüklenen (müstekbir) ler derler ki: "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık)." (Mümin Suresi, 47-48)
(Müşrik olan hakim güçlere:) "İşte bu(nlar) da sizinle birlikte (küfür ve zulümde) göğüs gerenlerdir. Onlara bir merhaba (bile) yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir." (denilir). (Onlara uyanlar) Derler ki: "Hayır, sizler; asıl size bir merhaba yok. Bunu (azabı) siz bizim önümüze sürdünüz. Ne kötü bir durak." Derler ki: "Rabbimiz, kim bunu bizim önümüze sürdüyse, ateşteki azabını kat kat arttır." Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz. Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?" Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. (Sad Suresi, 59-64)
Sonuçsuz Yalvarmalar ve Ümitsizlik

               Cehennem ehli, büyük bir çaresizlik içindedir. Başlarına gelen azap, hem korkunç derecede acı verici hem de sonsuzdur. Tek çare olarak yalvarmayı seçerler. Gördükleri herkese yalvarırlar. Cennet ehlini görürler, onlardan bir parça olsun su ve yemek isterler. Allah'a yalvarmaya, merhamet dilemeye çalışırlar. Ama hepsi boşunadır.

                 Yalvarmalarının bir kısmı, cehennemin bekçileri olan zebanileredir. Kendilerine en görülmedik işkenceleri yapan bu azap meleklerine bile yalvarır ve onlardan kendileri adına Allah'a seslenmelerini isterler. İçinde bulundukları azap o kadar yoğun bir azaptır ki, onun bir gün için olsun hafifletilmesi için yalvarırlar. Ama yanıt alamazlar:
Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbiniz'e dua edin; azabtan bir günü (olsun) bize hafifletsin." (Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler. (Bekçiler:) "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası çıkmazda olmaktan başkası değildir. (Mümin Suresi, 49-50)
Bunun yanında Allah'tan merhamet dilemeye de çalışırlar. Ancak yine boşunadır:
Dediler ki: "Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz. Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkara) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz."
Der ki: "O'nun içine sinin ve benimle söyleşmeyin. Çünkü gerçekten Benim kullarımdan bir grup: "Rabbimiz, iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de, siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size Benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz. Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir." (Müminun Suresi, 106-111)
                  Ayetlerden anlaşıldığına göre bu, Allah'ın cehennem ehline son hitabıdır. Çünkü Allah bunlara "O'nun içine sinin ve benimle söyleşmeyin" dedikten sonra artık aksinin olması söz konusu değildir. Bundan böyle Allah cehennem ehli ile sonsuza dek muhatap olmaz. Bu, düşünmesi bile insana acı veren bir durumdur.

               Cehennem ehli çığlık çığlığa azap çekerken, "kurtuluşa ve mutluluğa eren"ler, yani müminler de cennetin nimetleri içindedirler. Ve cehennem ehlinin çektiği manevi azapların birini, söz konusu cennet ehli ile olan diyaloğu oluşturur. İnkarcılar, cehennemin korkunç azapları içinde işkence görürken, özel olarak yaratılan bir sistem ile cenneti görür, oradaki büyük nimet ve ihtişamı izlerler. Dünyada iken kendileriyle alay ettikleri müminlerin büyük bir rahatlık içinde, görkemli mekanlarda, muhteşem evlerde, nefis yiyecek ve içecekleri tattıklarını görürler. Kendi yaşadıkları azab ve aşağılanmaya karşılık, müminlerin böylesine büyük bir nimet, övülmüşlük ve huzur içinde olduğunu fark ederler.
Bu ise yaşadıkları azabı daha da şiddetlendirir. Duydukları pişmanlık, dayanılmaz boyutlara varır. Dünyada iken iman etmemiş, müminlerin aksine Allah'ın hükümlerine itaat etmemişolmalarının kahredici pişmanlığı içinde boğulurlar.
Bu psikoloji içinde cennet ehliyle diyalog kurmaya, hatta onlardan yardım dilemeye de çalışırlar. Yalvarırlar, ancak yine boşunadır. Kuran'da, cennet ve cehennem ehli arasındaki bu diyalog şöyle haber verilir:
Onlar (müminler) cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar. Suçlu-günahkarları;
"Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?"
Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler.
"Yoksula yedirmezdik.
(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.
Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk.
Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı."
Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz. (Müddesir Suresi, 40-48)
                    Müminler ile münafıklar arasında olan konuşmalar da Kuran'da bildirilmektedir. Münafıklar, dünyada iken bir süreliğine de olsa müminlerin yanında bulunmuşkimselerdir. İman etmedikleri halde, çeşitli çıkar hesapları gereği kendilerini mümin gibi göstermeye çalışmışve böylece "ikiyüzlü" sıfatını kazanmışlardır. Ahirette ise cehennemde yanarken, müminleri görür ve yardım istemeye, yalvarmaya kalkarlar. Kuran'da, mümin ve münafıklar arasında geçen konuşma şöyle haber verilmektedir:
O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki: "(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım." Onlara: "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dışyanında o yönden azab vardır. (Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmışoldu. Artık bugün sizden herhangi bir fidye alınmaz ve inkar edenlerden de. Barınma yeriniz ateştir, sizin veliniz (size yaraşan dost) odur; o ne kötü bir gidişyeridir." (Hadid Suresi, 13-15)
Kurtuluşu Olmayan, Sonsuz Azap

                  Cehennemin şiddetini kat kat artıran bir özelliği oradan hiçbir zaman kurtuluşolmamasıdır. Bir acı çok şiddetli olsa bile, eğer insan onun biteceğini bilirse, bu onu rahatlatır, her zaman kurtuluşiçin bir umut vardır.

                  Ancak bu umut cehennemde yoktur ve cehennem ehlini en çok yıkıma uğratan şey de budur. Ateşte yakıldıkları, zincirlendikleri, kaynar suyla haşlandıkları, kırbaçlandıkları, dar yerlere elleri boyunlarına bağlı olarak sokuldukları anlarda, bilirler ki bu azap sonsuza kadar sürecektir. Her kaçmaya çalıştıklarında sert bir şekilde engellenmeleri, onlara işkencenin sonsuza kadar devam edeceğini gösterir. Bir ayette bu kahredici ortam şöyle bildirilir:
Ne zaman ordan, sarsıcı-üzüntüden çıkmak isterlerse, oraya geri çevrilirler ve (onlara:) "Yakıcı azabı tadın" (denir). (Hac Suresi, 22)
           Cehennem tümüyle kapalıdır. İnkarcılar için cehenneme yalnızca bir kez girişvardır, sonra çıkışimkansızdır. Hiçbir çıkış yolu bırakılmamıştır. Hapsedilmenin verdiği duygu inkarcıları çepeçevre kuşatır. Etrafları, aşmaya güç yetiremeyecekleri duvarlar, kilitlenmişkapılarla çevrilmiştir. Ayetlerde bu kahredici hapsolunmuşluk, şöyle tasvir edilir:
Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme). "Kapıları kilitlenmiş" bir ateşonların üzerinedir. (Beled Suresi, 19-20)
Ve de ki: "Hak Rabbiniz'dendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin." Şüphesiz Biz zalimlere bir ateşhazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır... (Kehf Suresi, 29)
Onların barınma yerleri cehennemdir, ondan kaçacak bir yer bulamayacaklardır. (Nisa Suresi, 121)
                   İnkarcılar ateşi gördüklerinde ait oldukları yeri anlarlar. Anlarlar ki, artık hiç kimse için o ateşten kaçışimkanı yoktur. Zaman kavramı yok olmuştur ve sonsuz bir azap başlamıştır. Acının en korkunç özelliği ebediyen sürecek olmasıdır. Yüz yıl, bin yıl veya milyon yıl geçse, yine de sona yaklaşılmışolmaz. Milyonlarca yıl, sonsuzluğun yanında bir hiçtir. Cehennemde yaşayan inkarcı, dünyadaki gibi bir sonluluk bekler, ama boşunadır. Bu yüzden ayetlerde azabın sonsuza kadar sürecek olması önemle belirtilmiştir:
Allah, erkek münafıklara da, kadın münafıklara da ve (bütün) kafirlere, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşini vaat etti. Bu, onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir ve onlar için sürekli bir azab vardır. (Tevbe Suresi, 68)
Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar. (Enbiya Suresi, 99)
İnkar edenlere gelince, onlar için de cehennem ateşi vardır. Onlar için ne, karar verilir, ki böylece ölüversinler, ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte Biz, her nankör olanı böyle cezalandırırız. (Fatır Suresi, 36)
               Dünyada yaşanan bütün acılar için muhakkak bir son yani kurtuluşvardır. Acı çeken insanın iki kurtuluşu olabilir, acı ya biter ya da kişi ölür. Dışarıdan bakıldığında ikisi de bir kurtuluştur. Cehennemde ise durum çok daha kötüdür. Izdırap sürekli ve kesintisizdir. İnkarcıların kendilerini toparlamalarına, rahat bir nefes almalarına fırsat verilmez.

Sonsuz Azaptan Kurtulmak İçin Bir Hatırlatma

                    Dünyada Allah'ın ayetlerinden yüz çeviren ve herşeyi yaratan Rabbimiz'i inkar edenlerin, ahirette hiçbir kurtuluşlarının olmayacağı, cehennemde dehşet verici bir azapla karşılaşacakları Kuran'da bildirilir ve tüm insanlar Allah'ın azabıyla uyarılır.

                  İşte bu yüzden her insan, burada anlatılan gerçekleri öğrendiğinde hiç zaman yitirmeden içine girdiği yoldan geri dönmelidir. Çünkü bu yolun sonu büyük bir yıkım getirir. Yapması gereken en önemli şey ise kendini Allah'a teslim etmektir. Bunu yapmadığı takdirde, ebedi bir pişmanlık yaşayacaktır. Kuran'da inkarcıların pişmanlığı şöyle haber verilir:
O inkar edenler Müslüman olmayı nice kereler dileyecekler. Onları bırak, yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İleride bileceklerdir. (Hicr Suresi, 2-3)
Sonsuz azaptan ve bu pişmanlıktan kurtulmanın ve Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmanın yolu ise bellidir:
Geç olmadan Allah'a gönülden iman etmek,
Tüm yaşamını O'nu razı edecek davranışlarla geçirmek…